Ne bir caddeye adı verildi, ne bir okulda ismi anıldı, ne bir törenle anıldı…
Oysa bu ülkenin kalbinde sessizce yatan bir kahramandı.
Topkapı’nın dar sokaklarından, Çanakkale’nin siperlerine, oradan da işgal altındaki İstanbul’un karanlık gecelerine uzanan bir hikâye onunki…
Bu, adını tarih kitaplarında pek göremediğimiz ama bu vatanın kaderine kazınmış bir ismin, Atatürk’ün casusu, gizli teşkilatın beyefendisi Topkapılı Canbaz Mehmet’in hikâyesidir.
Bugün, onun adının bir caddeye, bir okula, bir anıta verilmesi; bu ülkenin geçmişine duyduğu vefayı göstermenin en sade ama en anlamlı yolu olacaktır.
1874 yılında İstanbul’un Topkapı semtinde doğdu. Yoksul bir aileden geliyordu.
Mahalle mektebinde birkaç yıl okuyabildi ama asıl eğitimini sokakta, hayatta kalma mücadelesinde aldı.
Genç yaşta “Cambaz” lakabını kazandı; çünkü her koşulda dengesini koruyan, çevik, atılgan bir karakterdi.
Bu lakap, daha sonra onu Türk tarihine taşıyacak bir unvana dönüşecekti.
Birinci Dünya Savaşı yıllarında cepheye giden Mehmet, Çanakkale Savaşı’nda gösterdiği cesaretle dikkat çekti.
Mustafa Kemal’in komuta ettiği cephede görev almış, savaşın en kanlı anlarında bile geri çekilmemişti.
Bir gün siperde, cephanesi biterken bile mevzisini terk etmeyince, Atatürk tarafından “Canbaz bu adam!” sözleriyle anılmış, işte o an lakabı adeta resmiyet kazanmıştı.
Ardından “onbaşı” rütbesine yükseltilerek ödüllendirildi.
Fakat onun mücadelesi savaşın bitmesiyle son bulmadı. Asıl savaş, ülke işgale uğradığında başladı.
Mondros Mütarekesi’nin ardından İstanbul’a düşman askerleri girdiğinde, Mehmet Bey silahını bırakmadı.
Bu kez cephe, şehir sokaklarıydı.
Mim Mim Grubu adıyla bilinen gizli teşkilatın en aktif isimlerinden biri oldu.
Görevi, İstanbul’daki askeri depolardan silah ve mühimmat toplayarak Anadolu’ya ulaştırmaktı.
İngiliz devriyelerinin cirit attığı dönemde, gizlice cephaneler kaçırıyor, gemi ve kayıklarla Anadolu’ya silah taşıyordu.
Kimi zaman postacı, kimi zaman liman işçisi, kimi zaman da tüccar kılığına giriyordu.
Bir kez yakalanacak gibi olduğunda, yanındaki belgeleri yutarak İngilizlerin eline geçmesini engellediği anlatılır.
Bu olay bile onun hem zekâsını hem de sadakatini özetliyordu.
Rivayet edilir ki, İngiliz işgal kuvvetleri komutanı General Harington’un otomobilini kaçırarak Anadolu’ya, Mustafa Kemal Paşa’ya hediye eden de yine o oldu.
Bu olay sadece bir meydan okuma değil, aynı zamanda psikolojik bir mesajdı.
“İstanbul sizin değil, bu topraklar bizimdir” demenin en cüretkâr biçimiydi.
Onun organize ettiği direniş ağı sayesinde binlerce silah, cephane ve istihbarat Anadolu’ya ulaştı.
O dönemde İstanbul’da 50 bine yakın sivilin gizlice silahlandığı söylenir.
Bu bilgi, yalnızca destansı bir söylenti değil, vatanın dirilişini mümkün kılan gizli bir gerçekti.
1923 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi, hizmetlerinden dolayı ona 1.500 lira maaş bağladı.
Ancak Onbaşı Canbaz Mehmet, bu parayı kendisine değil, Kızılay’a bağışladı.
Çünkü onun için kahramanlık, maaşla değil, vicdanla ölçülürdü.
Aynı dönemde milletvekilliği teklifi aldı, ama o da reddetti.
“Ben savaş alanında, karanlıkta, ölümle dost oldum; meclis koltuğunda rahat edemem,” dediği söylenir.
Bu sözü bile onun ruhunu özetler: gösterişsiz, alçakgönüllü ama dimdik bir Türk askeri…
Cumhuriyet’in ilanından sonra bir süre İstanbul Belediyesi’nde çalıştı, işçi örgütlenmelerinde yer aldı.
Ancak hayatı boyunca sade yaşamaktan, mütevazılığını korumaktan hiç vazgeçmedi.
1 Haziran 1932’de çıkan bir yangında yaralanarak hayata veda etti.
Cenazesi Merkezefendi Mezarlığı’na defnedildi.
Mezarının başında yıllarca kimse çiçek bırakmadı; çünkü onun adını bilen az, yaptıklarını anlayan daha da azdı.
Ama bugün, o mezarın sessizliğinde bir destan yatar: Vatan için yaşayıp, sessizce gidenlerin destanı…
Onbaşı Canbaz Mehmet, bu toprakların isimsiz kahramanlarından biridir.
Ne heykeli dikildi, ne bir caddeye adı verildi.
Ama eğer Cumhuriyet bir binaysa, onun tuğlalarından biri kesinlikle bu adamın elinden konulmuştur.
Her 18 Mart’ta, her 29 Ekim’de, her İstiklâl Marşı’nda onun gibi sessiz kahramanların ruhu yeniden can bulur.
Çünkü Türkiye, sadece komutanların değil; Onbaşı Canbaz Mehmet gibi, hayatını sessizce vatanın kalbine adayan insanların ülkesidir.
Hazırlayan: Handan Demir – EHA Ankara Temsilcisi

